Kahramanlıkları yerine günahları yazılan bir adamın hikayesi...

20 Nisan 2015 Pazartesi

Üşümüyor musun?

Yine kendimden bir şeyler anlatmak için oturdum aynı yere ama ağaçtan, battaniyeden, şaraptan ve ilk kez bir kadının yanında uyanabilme fırsatı bulmamdan bahsettiğim andan beri, kendime anlatmak istediğim tek şey O. Bazı şeyler unutulur. Bazı şeyler için bu mümkün olmadığında hatırlamamayı seçmek de mümkündür. Sanırım o hatırlamamayı seçtiklerimden dönem dönem. Fakat unutamadığımdan değil, çokça hatırlayıp da unutmak istemediğimden...

Dertten değil keyiften içtiğim, dert bulmam gerektiğinde de düşen leblebilerime dertlendiğim gecelerle doldurduğum lise hayatımın üçte ikisini tamamlamış durumdaydım. Dediğim gibi makul sayıda sevgilim olmuştu. Aynı sayıda bana uğrayan ayrılık neşemi elimden almaya yetmemişti hiçbir zaman. Sırt çantama kavgalarımı, aşklarımı ve kitaplarımı koyup ayrılmayı düşündüğüm o mekanın bana bir sürprizi daha olduğundan haberim yoktu. Lisem bir duvarını yandaki üniversiteyle paylaşırdı ve ev sahipleri olarak birbirimizi görmezden gelmek genel tavrımızdı. Güz dönemi yeni başlamıştı ve derslerle pek ilgisi olmayan biri olarak vaktimin çoğunu -ki ders saatlerinin belli bir yüzdesi de dahil- bahçede geçiriyordum. Tabi yürüyerek kitap okumak gibi dışarıdan aptalca gözüken bir alışkanlığımı gizleme ihtiyacı da olabilir ders saatlerini seçmem. Elimde seçmek için tek sebebim karıncalara duyduğum hayranlık olan "Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca", dersliklerin görüş açısından olabildiğince uzak ortak duvarın yanında ileri geri yürüdüğüm bir anda rastlaştım O'nunla. İlk sözü hala canlı kulağımda. "Üşümüyor musun?" demişti yavaşça sertleşen rüzgarla arama girip. Bazı cümlelerin kalıplaşmış tanışma üsluplarından münezzeh şekilde merhaba demek olduğunu bilmeyecek bir yaşta değildim belki ama o an sadece "Sen gölgedesin, bense güneşte..." diyebilmiştim ve elinde muhtemel öğle yemeğinden kalma bir kırmızı elma tutan o kadına bir merhaba deme fırsatını kaçırmıştım. Verdiği cevabı hatırlayamayacak kadar çok sayıda aptal dediğimi hatırlıyorum içimden kendime. Bir de  bu anı o gece yatakhane sakinleriyle paylaşsaydım bir ton küfrün akabinde akıllanmam için sağlam bir dayak da yiyebileceğimi. :) 

Tekrar onu görebilme umuduyla sayfalardan çok etrafa baktığım çokça yürüyüşüm oldu aynı duvar kenarında ve bunun için yaklaşık iki hafta beklemem gerekti. Yine beklemediğim bir anda, gerçekten serin bir akşamüstünde bulmuştum onu. İstif ettiğim bir sürü merhaba ihtiva eden cümleye rağmen aklımın oyununa gelip "Bugün üşüyorum." dedim ve kalakaldım. O gergin bekleyiş anımı ve yüzündeki mimiksiz ifadeyi bir tuval üzerinde düşleyebiliyorum şu an bile hala. "Bu sefer de sen gölgedesin." cevabını aldığımda eliyle işaret ettiği ve benden daha çok ona cömert davranan güneşi fark ettim afallayarak. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı ve emin olun ki benim yüzümde oluşan aptalcaydı. :) İsmimi söyleyeceğim ve sırası az çok belli olan garanti bölüme kavuşmuştum. Aldığım yanıt ise benimki Umay olsa olmuştu. Bu cümle içinde geçen "olsa" benim için bu muhabbetin sırasının pek de belli olmadığının işaretiydi. Bu genelgeçer kurallar çerçevesinde başlamayan muhabbet, ne zamanın nasıl geçtiğinin anlaşılmadığı saatler süren sohbetlerle ne de romantik dakikalara evrilen göz göze bakışmalarla devam etti. Umay'ın yanında olduğunuz her anı zerrelerine kadar hissedebilirdiniz ve elinizden gelmediği anlarda hissettirme görevini zevkle üstlenirdi. Kavga etmeyi seven bir kadın vardı karşımda. Bunu hoyratça değil, bir şarkıyı söyler gibi inişlerle, çıkışlarla ama melodiden kopmadan yapardı. Yemekten zevk aldığım dayaklarım olduğu gibi hayatta, yenik çıksam bile ringe çıkmaya can attığım müsabakalar biriktirdim O'nunla.

Yazılan, bu müsabakaların ve devamında yorgunluk anlarında onun kollarında verilen araların hikayesidir.

Umarım devam edecek...

11 yorum:

  1. Yahu senin şu "yazma" işindeki ustalığını neden daha önce keşfedemedik? Neden daha önce yazmıyordun? Yazıyordun da biz mi bilmiyorduk? Bak, aramızda binlerce kilometre varken uzun uzun muhabbet etmenin güzel bir yolunu keşfediyoruz sanırım. Bir de birbirimizi farklı açılardan tanıma fırsatı olsa gerek. Sadece benim değil, şu koca blog aleminin de senin gibi bir yazara ihtiyacı varmış.
    Bu hikayeyi bana ne zaman anlattığını hatırlıyor musun? Bizim evde içip, bütün biraları bitirdikten sonra, bir saat boyunca açık tekel aramıştık gecenin bir saatinde. Sonra, yarım saat mesafedeki benzinciye gitmeyi göze almıştık. Evet, o zamanlar benzincilerde bira satılıyordu. Gelirken, köpeklerin havladığını hatırlıyorum. Onları atlattıktan hemen sonra, Ermeni hastanesine gelmeden hemen önce, bu hikayeyi dinlemiştim senden. Daha "iç gıdıklayıcı" taraflarıyla da... Bu versiyonunu da duyunca, birbirine geçmiş puzzle parçaları gibi oldu, ama puzzle'ın tamamlanmasına daha var sanırım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduktan sonra yanaklarımın hafifçe kızardığını hissedebiliyorum yorumu. :) Dolu dolu bir estağfurullahtan başka cevabım da yok. Ara sıra yazdığımı inkar edemem ama ya çöpte ya da nerede olduğunu unuttuğum defterler arasında son bulmuştur çoğu.

      O geceyi bütün ayrıntılarıyla hatırlayamasam da -sarhoş olmama ver lütfen- köpekleri, benzinciyi ve paylaştığımız şeyleri hatırlıyorum. Daha iç gıdıklayıcı taraflarını da anlatmayı tercih edebilirim sanırım kendime saklamak yerine... :) Anlattığım, benim için de öncesinde bitirdiğim ve kendi isteğimle dağıtıp sakladığım bir puzzle gibi zaten. Birlikte tamamlıyoruz tekrardan.

      Sil
  2. Bazı kelimelerin anlamlarını bilmesem de (mesela; münezzeh, ihtiva...) ve bazı cümleler anlamam için fazla karışık olsa da, okumaktan keyif aldığım bir yazı oldu. Çünkü Türkçe'min yetersizliğini zorlayan her şeyi seviyorum. Türkçe çalışmak için bahanem oluyor. :)

    Şu an da şehrim o kadar soğuk ki, bu yazıyı okuduktan sonra ısındığımı hissettim. :)

    Umarım devamı gelir. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keyif aldığını duymak gerçekten mutlu etti beni. Karışık oluşun da bilinçli bir tercihten çok aklımın içinde dalgalanan şeyleri olduğu gibi aktarma çabasından ötürü olduğunu belirtmek isterim.

      Soğuk şehrine inat ısıtmaya devam edebilirim umarım seni. :)

      Sil
  3. Vay bu çok güzel. Tamamen romantik tarafımla konuşuyorum bayıldım :D
    A bir de sen kelimelerle çok güzel oynuyorsun :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çokça teşekkür ediyorum. Biraz ironik tarafı işin kelimelerle oynamayı da yukarı da yazdığım anlarda öğrendim. :)

      Sil
  4. Sırıtarak okudum yazını. Merhaba ile degil de direk konunun ortasından giriş yapılan tanışmaları daha çok seviyorum. Çünkü daha kalıcı ve hayatında daha farklı bir iz bırakıyor insanın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genelgeçer kuralların dışında gelişen her ilişki beni biraz daha heyecanlandırıyor sanırım. :) Çünkü ancak o zaman klasik bir romantizmden sıyrılıp bizim olanı kendimizce yaşayabiliyoruz galiba. Senin gibi ben de sırıtıyorum böyle anları hatırlarken ve yazarken. :)

      Sil
  5. Çok gerçek, çok sıcak ve rahatsız etmeyecek seviyede ustalıkla yazılmış bir yazı.
    Ne diyeceğimi bilemedim çünkü Umay isminin güzelliği kelimelerimi birbirine düğümledi. 90'ların hüzünlü çocuklarından biri olarak o güzel kadından miras kaldığındandır sanırım, nerede umay adını duysam, içim ürperir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, umarım devamı da aynı hazzı verir. Kelimeler boğaza düğümlendiğinde kaçılacak en güzel yer şarkılar sanırım. Senin için "Söz Verilmez Ki" dinliyorum sıcak bir çayla. Yad etmeden geçmek olmazdı. :)

      Sil
  6. En güzel en sağlam tanışma olmuş sizinki. Hani belki bir merhabayla başlamış olsa gerisi bu şekilde gelmeyecekti, sen tekrar beklemek için oraya gitmeyecektin günlerce ve adını öğrenemeyecektin. Bunların aklında güzel bir anı olarak kalmasını sağlamıştır en azından :D

    YanıtlaSil