Kahramanlıkları yerine günahları yazılan bir adamın hikayesi...

27 Nisan 2015 Pazartesi

Bir Film Hikayesi

Adımlar... Hayat dediğimiz birbirini takip eden hareketler bütününün istisnaları genellikle tutkumuzun peşinden attığımız adımlarda hissettirir kendini. Ne hesaplanabilir, ne de birbirini tutarlılıkla takip eder. Vuku bulan aşk olduğunda da böyledir bu, kavga olduğunda da. Şanslıysanız ikisi birden tabi... :) Belli bir süre sonra vazgeçersiniz zaten baş köşede oturanın tutku olduğu anlarda, hesaplamaktan. Bilirsiniz ki, söyleyeceğiniz ve yapacağınız her şey farklı olacak tahayyül edilenden. İstisnaları yaşamak belki de bu yüzden daha tatlı gelmiştir hep bana. Hesaplı olmayan her şeyin güzelliğine...

O gece benim için en kolay şey o kapıdan adımımı içeri atmak oldu sanırım. Onu bile, kendimi bunun sadece bir adım olacağına ikna ederek anca yapabilmiştim. Bu bir yalandı tabi ama konu rahatlamak olduğunda insan en çok kendine yalan söylemez mi nihayetinde. Hala daha adetim olduğu üzere, bana oturmak için bir yer işaret etmeden önce alıcı gözüyle evi incelemiştim. Umay gibi tutarsızlığın belli bir noktasında güzelliği yakalayabilmişti evi de. Belli bir norma göre sıralanmamış kitapları, oraya buraya atılmış bir şey görmemenize rağmen ruhu itibariyle dağınık salonu, elle boyandığı belli ikiz ve farklı renk katlanır sehpalarıyla tam da onun kamufle olacağı bir ortamdı. "Yorgun gibisin." dedi, oturmam için üzerinde örgü bir örtü olan ikili koltuğun bir ucunu işaret ederek. Kendiminkini hatırlamasam da onun bir ayağını altına alıp vücudu bana dönük oturduğunu hatırlıyorum karşıma. Beni rahatlatmak için bir şeyler söylemesini beklerken ellerimi tuttu ve "Heyecanlı olman beni de heyecanlandırıyor." dedi bir gülümsemeyle. Elini bile duvardan atlarken yardım etmek dışında tutmadığım biriyle pek de aydınlatıcı olmayan bir ışık altında yalnız otururken heyecanlanıyordum tabi. "Film konusunda şaka yapmıyordum." demesi bir nebze rahatlattı beni. Mutfağa gidip geldiğinde elinde sallanan iki Tekel Birası'nın da rahatlamamda etkisi oldu tabi. :) Işığı kısıp dizüstünü sehpaya koyduğunda film konusunda gerçekten de ciddi olduğunu anlamıştım. O bana ne izlemek istediğimi sormadığımı gibi ben de film başlayana kadar neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Nezaket kurallarından uzak olduğu ölçüde samimi bir ortamdı bence. Film tercihi 92 yapımı Unforgiven olmuştu ve bundan hiç şikayetçi değildim.

Başını omzuma yasladığında hafif bir serinlik hissinin de verdiği cesaretle kolumu attım omzuna. Yanımızda duran ince battaniyeyi üstümüze çekti ve onunla ısınmama müsaade etti. Vücudunun sıcaklığının battaniyenin etkisinden daha hızlı arttığını hissedebiliyordum. Kalp atışlarının da... Eminim aynı değişimleri o da bende fark etmiştir. Filmin ortasına yakın yeni bira getirmeye gidişinden sonra daha rahat bir şekilde sarılmıştı bana. Vücudunun çoğunu hissedebiliyordum kendi vücudumda. Bütün bu değişimler nedense filme olan ilgimizi azaltmadı hiç. Yarım kalan filmlerden olmamıştı bu film ve bu beni şu an bile mutlu ediyor. Filmin sonuna doğru sanki vücutlarımızın tanışma faslı da tamamlanmıştı. Elleri göğsümde ve boynumda geziniyordu rahatça. Bacağımın üstünde bacağını yukarı doğru çekiyordu ara ara ve bunun etkilerini hissediyordu. Işık yanaklarımın kızardığını görmesi mümkün olmayacak derecede kısıktı ama utandığımı, yanakları dışında hareket imkanı bulamayan elimden anladığını düşünüyorum. O an biri "Nasılsın?" diye sorsa en dürüst cevabım "Yanıyorum!" olurdu. Yanıyordum O'na. Bu tatlı oyunlar devam etti filmin sonuna kadar. Dizüstünün kapağını kapattı ve daha cesurca sarıldı bu sefer. Gözlerime bakıyordu ve baktığı yerde onu öpmek istediğimi görüyordu bence. Yavaşça dudaklarıma dokundu. Gözlerimi kapatmıştım nedense o bunu yaparken. Biraz zaman aldı bu alışkanlığımdan vazgeçmem. Beceriksizce olduğuna emin olduğum şekilde vücuduna dokunma cesareti bulana kadar öptüm onu. Yukarı çektiği bacağında dolaştı elim önce. Kalçalarını hissetmek yangınımı daha da arttırmıştı. Elimi belinden yukarı çıkartırken bana yardımcı olmak adına aramızdaki mesafeyi biraz açtı. Boynunu ve aramda sadece düğme engeli bulunan göğsünü önüme sermişti. Dudaklarım önce boynuna sonrasında kapalı düğmelerin izin verdiği kadar aşağıya kaydı.

Dar koltuğun, içinde bulunduğum zaten kolay olmayan bu durumu daha da zorlaştırdığını fark etti ki beni elimden tutup odasına götürdü. Zaten kapısı açık olan odaya geri geri girdi beni çekerek ve ayakta öpüşmeye devam ettik. Çokça kez beni gözlüksüz gördüğünden onsuz da rahat ettiğimi biliyordu ve gözlüklerimi bir kenara bıraktı. Ellerim arkasında pijamasıyla iç çamaşırının arasında dolanıyordu o bunları yaparken. Yavaşça yatağa yatırdı beni. Üzerimdeydi ve ona bu şekilde temas ediyor olmak çok zevkliydi. Bunun da verdiği güvenle düğmelerini açmaya başladım yavaşça. Sütyen yoktu içinde ve manzara benim için çok tahrik ediciydi. Vücudumu olabildiğince yukarı kaldırıp zaten avuçlarımda olan memelerine götürdüm dudaklarımı. Kalçalarını üzerimde hareket ettirişinden aldığı zevki hissedebiliyordum. Canını yakmaktan korkarak da olsa biraz hoyratça davrandım emerken onları. Sonrasında kolay bir hamleyle üzerimdeki gömleği çıkardı kazak muamelesi yapıp. Dudakları önce göğsümde gezindi. Bunu yaparken elini aşağılarda pantolonuma baskı yapan kabarıklığa götürdü. Dokunuşları ve beni istediğini görmek daha da cesaret veriyordu bana o an. -Bir kadınla ilk kez yaşıyorsanız bunları "cesaret" gerçekten ihtiyacınız olan bir şey.- Önce kemerimi açtı ve pantolonumdan kurtardı beni. Boxerımın üstüne bir öpücük kondurdu. Eşitliği sağlamam için bana fırsat tanırcasına yukarı geldi ve biraz da ayağımın yardımıyla onu sadece iç çamaşırıyla bırakabildim pijamasından kurtarıp. Yarısı üstümde olacak şekilde yatmıştı yanıma yüzü bana dönük. Bacağım bacaklarının arasındaydı. Birleştikleri yerdeki sıcaklığı ve ıslaklığı hissedebiliyordum. Kendiliğinden verilen bu çok kısa ara onun da utanması için bir fırsat yaratmıştı sanki ve yanaklarındaki pembeliği fark etmem hoşuna gitmişti. Benim gibi o da kendini oluruna bırakmıştı ve bir soluklanma molasındaydık birlikte. Eli boxerımın üzerinde kulağıma "Devam etmek istiyorum." dedi o an. Cevabımı boynundan öpmeye başlayarak verdim.

Aklımdakileri anlatabilmeme yetecek ölçüde yırtmaya çalıştım mahremiyet perdesini.

Umarım devam edecek...

16 yorum:

  1. Kesmeşeker'in Yağmur diye bir şarkısı vardı, o geldi aklıma:)
    http://www.youtube.com/watch?v=6Ga2lrViGxo
    ne alaka, öyle işte:) takipteyim, sevgiler. Gamze

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir şarkıyı aklına düşürebildiysem alakaya hiç gerek yok. Dinlerken benim de aklıma başka şeyler geldi "ne alaka" diyeceğim. :) "Sevgiler" de çok güzel bir kelime, yüzümü güldürdü. Benden de sana sevgiler. :)

      Sil
  2. Biliyor musun, 'yanıyorum.' kelimesini hep sevmişimdir. Tek bir kelime, içine girdiğimiz ruh halini o kadar güzel yansıtıyor ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk kez gerçek anlamda yandığımı da düşünürsen... :) Anlatabilecek kelimeler bulmakta zorlanarak yazdım yazıyı aslında. Bulabildiğim en başarılısı o. Biraz da açık olmaya çalıştım ama umarım başarabilmişimdir. :)

      Sil
    2. Demiştim ya, ben yarattığın cümleleri çok beğeniyorum.

      Türkçeyi sonradan öğrenmiş ve hakim olmayan bir insan olarak ben gayet de anladım anlatmak istediğini. Bence başarılı olmuşsun. :)

      Sil
    3. Konu olaylar olduğunda anlatabilmek bir nebze daha kolay da hissedilene geldiğinde iş tıkanıyor insan işte. Bu arada yazdıklarını takip ediyorum ve Türkçeye hakim olmadığını düşünmüyorum. Hatta bazen bu sonradan öğrenme durumunun ilerleyen aşamalarda kalıplarla düşünmemeye yardımcı olduğu bile söylenir.

      Sil
    4. Duyguları anlatabilmek her zaman zor. Hatta çoğu zaman kafanın içindeki hisleri yazıya bile dökemiyorsun.

      Yazarken pek bir sıkıntım yok ama konuşurken bir felaketim. Bir cümle kurana kadar yıllar geçiyor. :)

      Bu kalıplarla düşünmeme konusunda haklısın. Mesela ana dilimden İngilizce'ye ya da Fransızca'ya yaratıcı çeviriler yapabiliyorum. Yani cümlenin ruhunu aktarabiliyorum. Ama Türkçe konusunda felaketim. Sürekli aynı kelimeler arasında dönüp duruyorum.

      Sil
    5. Yardımı olur mu bilmiyorum ama ben de köyde geçirdiğim çocukluk sonrasında biraz sıkıntı yaşamıştım kelime haznesi konusunda. En yararlı olacak şey TDK'dır bu konuda. Eş anlamlılar sözlüğünün gayet yararlı olacağını düşünüyorum mesela.

      Sil
  3. Neyi fark ettim biliyor musun bir sürü kitap okudum ettim falan. Bir kısmında özellikle güncel yeni çıkanlarda falan hep kadınları ilki üzerine dönüyor olay. Erkeklerden bahseden yok :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk deneyimimi bir kadınla yaşadığım için pek seçeneğim yoktu ne yazık ki. :) Sırası gelince erkeklerin ilkini de anlatırım ama. :)

      Sil
    2. Erkegin bir kadinla ilk deneyiminden bahsetmistim ama olsun biz onuda okuruz :)

      Sil
    3. Zaten yok dediğin şeyi yazdığımı yeni fark ettim. :) Gece dışarıda oluşum da etkili olmuştur sanırım yanlış anlamama. Yine de yanlış anladığım şekliyle elimi taşın altına sokmak istemişim ama. :)

      Sil
    4. Ben anlatirim tasin altina elimi koyarim dersen bende okurum. Hem soz agizdan bir kere cikti diye birsey var. :D

      Sil
    5. Bu sözü vermiş olmasam da, anlatmasam kendimi anlatmada eksik kalacağım bir şey bu zaten. :) O yüzden okuyacağına emin olabilirsin.

      Sil
  4. İlkleri anlatmak hep zordur. Anlatıcılar genelde o anın nostaljisinden kaçarken yavan bir anlatıma yakalanabilirler. Ama okurken ben de seninle o anı yaşıyormuş gibi hissettim. Benim ilkim falan geldi aklıma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlkleri hatırlamak da hatırlatmak da güzel bir şey. :) Seninkini de okumak isteriz bu arada. :)

      Sil