Kahramanlıkları yerine günahları yazılan bir adamın hikayesi...

21 Nisan 2015 Salı

Kısalan Adımlarım...

Bir kadınla tartışırken aranızda bir duvar olmasının sizi koruyacağını düşündüğünüz bir an olursa yaşantınızda, lütfen beni hatırlayın ve tekrar düşünün. Masumca bir kaçma hareketine kalkıştığınız anda kanınızı dökecek köşeli bir taş düşebilir payınıza ve anlattığım gibi hoş bir anı olarak kalmayabilir bu tecrübe.

Neyi tartıştığımızı hatırlamayacak kadar önemsiz bir tartışma anında, savında bulduğum bir boşluğu vurguladığım içindi. Geriye çevirdiğimde kafamı yüzümdeki öfke gözlerindeki telaşlı bakışı hemen silmesine sebep olmuştu. Beni merak ettiği ve bunu belli etmek istemediği zamanları anlayabilecek kadar vakit geçirmiştim onunla. Fakat bazı zamanlar galip gelme isteği o kadar baskın gelirdi ki şefkat alameti göremezdiniz çehresinde. Kolumdan aşağı yavaşça süzülen kanı silme gereği duymadan ağır adımlarla kaçışıma başladığım yere geri dönüp "İstediğin buysa seninle ölene kadar kavga edebilirim." diyerek başlamıştım belki de onu ilk kez gardını düşürecek bu duruma sokarken konuşmaya. Öylesine afallamıştı ki bana verdiği zararı önemsemediğimi gördüğünde istediğim her sözü, karşılığında alacağım cevabı umursamadan sarf edebilirdim gözlerine bakarak. Onu süzülen kanım daha parmaklarıma kavuşmadan yenmiştim ve bunun zevkli bir yanı yoktu benim için rakibim o olduğunda. Anlatmak istedim. Anlamasını da... Ben anlatamadım ama o anladı. Bunu gözlerinden okuyabilmiştim ve tek yapabildiğim kantine gidip müzik kutusundan kalbimi eski ritmine kavuşturacak bir şarkı rica etmek oldu. Sessizce temizlediğim kanım ve orada yenilmiş bir şekilde kalakalması dışında farklı bir durum yoktu. Sakinleşecektik ve onu beklemiyor havası vermek için tünediğim ağacıma zararsız bir taş fırlatarak çağıracaktı beni sonraki kavgamıza.

Aramızdaki duvarın icabına bakacağımız çözümler üretmek çok uzun sürmedi. Önceleri birbirimizin yaşam alanına tecavüz etmediğimiz tarafsız bölgelerde devam ettik sohbetlerimize. Kahvaltı yaptığımız cumartesi sabahlarını iple çeker olmuştum zamanla. Birkaç gece birlikte kaçma fırsatı da -gerçek anlamda sadece benimki bir kaçış sayılırdı tabi- yakalamıştık okuldan. Dönerken adımlarımı kısaltmamı güzel bir gülümsemeyle karşılardı ve bu hiçbir şeyi ondan saklayamama halim mutlu ediyordu beni. Fenerbahçe Parkı'nda kafasını omzumda hissettiğim o an da saklayamamıştım şaşkınlığımı ve beni rahatlatmak için hiçbir çaba sarf etmemesinden anlayabiliyordum bunun hoşuna gittiğini. İstiyordum onu. Sadece bir cümle yetiyor sanırım anlatmak için bu kadar yoğun olunca bu duygu. Şaşkınlığımın kendiliğinden yok oluşunu bekleyip "Bir kadına güzel olduğunu söyleyebilirsin ve o buna inanabilir. Ama bir kadına güzel olduğunu gösterirsen inanmasına gerek kalmaz, artık o sadece güzeldir. Gerçi sen bunu biliyorsun." dedi. Sonra sustuk. Benim yanımda güzeldi ve o rüzgarlı gecede gömleğimin düğmelerini aralayacak kadar ısıtmıştı beni. O ana kadar aklıma gelen tonla iltifatın dudaklarımdan dökülmeyişine mutlu olmuştum. Sahilde bir üşüme süresi kadar oturduk o gece. Her zamanki gibi kısalttığım adımlarımla geri döndük. Havadan sudan konuşmadık. En azından bu gece saatin su gibi akıp geçmesi gerekmez miydi diye düşünüyordum. Ama yok, yine her anını hissetmiştim. Acımasızdı çoğu fasılda olduğu gibi. Az önce yanında güzel olduğunu söylediği beni yol boyunca dilimi doğru kullanmamam üzerinden yerden yere vurdu ama ben adımlarımı uzatmadım. Ne o an, ne de sonrasında buna hiç istek duymadım. O benim sokakları en yavaş yürüdüğüm kadındı. Okulun arka kapısına yaklaştığımızda eve çıkmayı düşündüğünü söyleyerek dağıttı kafamdaki bütün düşünceleri. Bugün olsa bunun daha rahat şekilde görüşme fırsatı yaratacağını düşünebilirdim. O günse, benim için akşam etütlerinden sonra onu duvarın diğer tarafında bulamamak demekti. Bunun benim için yakıcılığını bildiğinden olsa gerek yolun sonuna bırakmıştı bu haberi ve en azından kendi kendime yanmam için bir fırsattı bu o gittiğinde.

Odama dönüp yatağın altına düşmüş yarım bir su şişesi süsü verdiğim votkayı yudumlayarak bir damla gözyaşı döktüğümü hatırlıyorum. Bunu ona hiç söylemedim. Gerçi neyi söyledim ki? Aşk, sevgi, mutluluk sadece sohbetlerimize giren kavramlar olarak kaldı dilimde. Çok geçmeden başı omzumda kurduğu o cümlenin hazzı sildi kafamdaki yakıcı düşünceyi. Daha iyi uyuyabilmek için güneşi bekledim biraz müzik eşliğinde huyum gereği.

Umarım devam edecek...

4 yorum:

  1. geçmişin bazı izleri hiç silinmiyor. unuttuğumu düşünüyorum seneler geçtikçe ama bir akşam güneşi, serin gecenin esintisi ya da şehrin gündönümündeki yalnızlığı gibi şeyler hatırlatıyor geride kalanları. seviyorum bu hatırlama anlarımı. sanırım kendi içinde devinip geleceğe evriliyor geçmişimin bazı doneleri.
    yazını okuyunca aklıma geldi, anlatabilen insanların anılarını dinlemek iyi oluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence insan şimdiden sıkıldığında geçmişten bir kaç görüntüde bir tebessüm bulamıyorsa, çok ağır bir yük haline geliyor onun için yaşamak. Geçmişi ne olursa olsun güzel hatırlamak belki bu yüzden de önemli.

      Sil
  2. Tartışmayı, dertlerimi anlatmayı severim. Ama bazen öyle bir ruh hali içine girerim ki, gözüme bakan ne demek istediğimi anlasın. Kavga etmek iyidir; insanlar kavga ederken gerçek taraflarını ortaya çıkarırlar diye düşünürüm hep: :)

    Yazdığın satırlar o kadar tanıdık ki. Bir zamanlar aramızda sadece bir duvar varken ve tek sıkıntımız gece yarıları o duvarı aşmak iken, şimdi görmek istediğim adam ile aramıza bir okyanus girdi. Yatağın altına düşmüş vodka şişesinde bana da bir yudum var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birlikte hüzünlenmek ve biraz da gülümsemek için paylaşacak votkam hep var. :) Mesafelerin önemsiz olduğu fikrine hiçbir zaman kapılmadım ama terk dert mesafe olduğunda üstesinden gelinebildiğine şahit oldum.

      Sil