Kahramanlıkları yerine günahları yazılan bir adamın hikayesi...

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Zaman geçiyor biliyor musun?

Ahlaksız bir adam olmayı çok istedim. Beni çevreleyen o yapay toplum kurallarının gölgesinde yaşamak hep can sıkıcı oldu. Uğraştım, didindim. Kendimle mücadele ettim. Ve şu an özgürce söyleyebiliyorum ki doğamıza içkin olduğunu düşündüğümüz çoğu şeyi yenmek mümkün aklımızda. Her ne kadar bu uğraşımın sonrasında hayatın bambaşka sürprizlerle karşıma çıkacağını düşünsem de, mutluluğu o kuralların yokluğunda yaşadıklarımın benden oluşunda ve özgünlüğünde buldum. Kurallarla girilen bu evet hayır oyunu bizi istemesek de dostlukta, kardeşlikte, sevmekte ve sevişmekte bir aldım verdim ilişkisine hapsediyor. Bağlanmaya, sonucunda ait olmaya ve sahip olma isteğine itiyor. Bence sahip olmak sadece sahip olunanın değil sahip olanın da benliğinde bir hastalık üretiyor. Sonrasında gelsin sevgilerine ve sevgililerine hoyratça davranan yoksunlar... İtiraf etmem gerek, sıyrıldığımız bu kuralların yerini kendimizden yenileri alıyor. Ama zaaflarının ne kadar farkındaysa insan ve ne kadar anlamışsa toplumun çürümüşlüğünü, yerine konanlar o kadar az bağlayıcı ve özgürce oluyor. Gözbağını yırtmak kolay değil ama güneşin gözdeki o ilk acısını hiçbir şeye değişmem.

Hayata verdiğim bir molayı yazarken bu kadar uzun soluklanmam ironik oldu, farkındayım. İşte bazen hayatıma baktığımda, birbirine dolanmış bir ip yumağını nasıl çözeceğini bilmeyen bir çocuk gibi kalakalıyorum. Sevmek neresinden tutarsanız güzel şey ama benim gibi iki kişinin arasına düşmüşseniz ve doğru yanlışlarla uğraşmak gibi salaklıklar yapacak bir yaştaysanız bu güzellik biraz zorlaşıyor. Arkadaşına aşkıyla ortak olanlar beni anlayacaktır.

İş zamana kaldığında şanslıyımdır demiştim. -Hala şanslıyım. :)- Geçen o günlerde yalnız kalabileceğimiz bir ortam yaratmak çok zordu. Masanın sadece ikimize ait olduğu bir kaç sefer baş başa bir sohbet imkanı bulabildik. Mutluyum ki bir kadından hoşlandığımı söylemenin farklı yolları olduğunu öğrenecek kadar hayat tecrübem vardı o günlerde. Gerçi o bana direk cevap vermeyi seçmişti ama olsun. :) Gecesinde içip dağıttığımız bir sabah, kahvaltıya giderken Murat'ın duran bir otobüse çarpmasıyla başladı zamanın oyunu. Otobüs şoförünün pek de kibarca olmayan tepkisine yine ondan daha az kibarca karşılık verdim. Ortamdan uzaklaşması gereken bendim ve beni uzaklaştırmak Hayat'a kalmıştı. Diğerleri gün boyunca angaryalarla uğraşırken bizim payımıza birlikte geçireceğimiz bir gün düşmüştü ve ikimiz de şikayetçi değildik bu durumdan. Murat'ın arkasından iş çevirmenin verdiği burukluk yanında, bu şekilde yaşanan bir maceranın verdiği heyecanı da inkar edemem. Aşık olmanın yavaşça yaşanan bu versiyonunda ikimiz de biraz acemiydik ve bu günden bakınca çok tatlı geliyor. Çok ortak noktamızı bulamadık konuşurken. Belki de bulmaya çalışmadık bilmiyorum. Çimlerin üzerinde onu ilk kez öperken gözlerinde bir onay aramaya ihtiyaç duymadım. O da benim gibi yaralıydı ve başkalarının anlayamayacağını düşündüğüm bir anda anlatabileceğim birini bulmuştum. O gün ve ondan sonrasında sevişirken en çok konuştuğum kadın oldu O. Büyümek isteseydik büyüyebilirdik birlikte. Küçük kalmayı seçtik. Göklere uçurduğumuz zamanlar keresinde zehir de ettik hayatı birbirimize. Elimizdekilerin toplamı kadar sevdik işte.

Öncesinde Hayat kabuğuna çekildi yurdunda bir süre okul için. Ben Murat'la konusu Hayat olmayan kavgalara tutuştum ve haklıydım. Bunu Murat'ın da kabuğuna çekilmesi izledi. Hayat'ın düzelen derslerinden sonra liseden başka bir arkadaşımızla güzel bir ev tuttuk. Bahçede çiçekler yetiştirdik. Sabahları sevdiğimiz şarkılarla uyandık. Soğuğa dayanmak için aynı yatağı üç kişi paylaştık. Murat'tan pek de haber almadığımız bir yılın ardından bir gece evin içinde onun sesini duyar gibi oldum. Yataktaydık ve pek de ayık sayılmazdım. Odaya girdi ve bizi gördükten sonra hiçbir şaşkınlık sergilemeden kapıyı yavaşça kapattı. Giyinip salona geçtiğimde sonu kavgayla bitecek aptalca bir plan yapılıyordu. Her aptallıkta olduğu gibi bunda da yanınızdayım dedim. Dayağımızı yedik ve sonrasında içki içip saatlerce sohbet ettik. Bu konu yıllarca hiç açılmadı aramızda. İki yıl önce Moda'da eskileri yad etmek için oturduğumuz bir mekanda yanımıza gelen bir arkadaşının Hayat'a olan benzerliğini gördüğümde şaşkınlığımı gizleyemedim. "Fark ettin mi sen de?" diye sordu biraz da konuyu açmaktan korkarak. "Evet." diyebildim. "Biliyor musun, O'nu değil seni kıskandım. O'na olan aşkının peşinden gidip beni üzmeyi göze aldın." derken gülümsüyordu hafifçe. "Gene olsa gene yaparım." dedim aynı tebessümle. Biliyorum demedi ama bildiğini biliyorum.

Bir müsabaka değildi bizimkisi. Bir ödül için kavgaya tutuşmadık. Bir kazanan ararsak belki evet, ben mutlu oldum ve yalnız değildim olurken de. Mutlu olmak için bu yaptıklarımla suçlanacak kadar acımasız bir dünyada yaşamıyoruz ama değil mi? :)

4 yorum:

  1. aman yaaa neyse bende beklerim D

    YanıtlaSil
  2. Bir kazanan ararsak belki evet, ben mutlu oldum ve yalnız değildim olurken de. Mutlu olmak için bu yaptıklarımla suçlanacak kadar acımasız bir dünyada yaşamıyoruz ama değil mi?..

    Kocaman tesekkurler,kafamin icindeki donup duran solucanlara cevap oldugun icin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana da kocaman bir hoş geldin. :) Gel buyur, o solucanlara birlikte cevaplar üretelim.

      Sil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil