Kahramanlıkları yerine günahları yazılan bir adamın hikayesi...

21 Ağustos 2016 Pazar

Kızgınlıkla

Yirmi küsur dakika, beş şarkı, bir bardak kahve, sekiz damla gözyaşı... Hangisi ölçer zamanı boşa beklediğim? "Yazamıyorsan, konuşamıyorsan, dokunamıyorsan... Kağıdın, kadının, kalbin mi suçu var?" dedim kendime. Elim Melihat Gülses'e gitti. "Rüzgar kırdı dalımı." dedi. Ben yine ağladım. Hiç yoktan kavgalara alıştım da mı unuttum hiç yoktan sohbetleri? İnsan kendine dahil şeyleri özlemeye başlıyorsa, komşusu artık bedeninin bir noktada. Sanırım bu noktadayım. Az aşk, çok ayrılık sığdırınca ömrümün daha azını gittiğim kısmına, kendim kendimi kabul edemiyorum sanırım artık.

Metro koltuğunda telefonuma kitlenip oyunuma ortak olan kız aklımda. Neden gözlerine bakmadığımı biliyorum "Denemek ister misin?" diyerek telefonu uzattığım o anda. O an fark ettim korktuğumu kıpırdamaktan tekrar. Kendini evine hapsedip, eşiğin ardını Araf'a çeviren yalnızlar misali suskunum etrafa. Tam on bir durak gittim telefonum kızın elinde. Sadece ellerine baktığım on bir durak. Parfümünü, teninin rengini, kıyafet seçimini, parmaklarının inceliğini bildiğim ama gözlerinden korktuğum koca bir hayat.

Sorun yalnız olmakta, ağlamakta, özlemekte değil. Sorun kendi adıma bir şeyi her fırsatta söylemeyi unutmakta benim için. "Ben bu hayatta kaybederim. Ama yine de güzel kaybederim." diyerek aynı tatta gülememekte... Benim için hatırlama zamanı biraz artık.

3 yorum:

  1. Bölük pörçük yazıyorsunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düzenli yazacağımı taahhüt ettiğim bir kısım varsa yazdıklarımda özür dilemeye hazırım.

      Sil
  2. taahhüt ettiğinizi söyleyen kim varsa artık...

    YanıtlaSil